Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 21 Aralık’ta Bakanlığının Meclis’teki bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada, “Eleştiri ve haber sınırını aşmayan düşünce açıklamalarının suç oluşturmayacağına ve bu suçların istinafta kesinleşme yerine temyiz yolunu da açarak ifade özgürlüğünün tahkimine yönelik düzenlemeleri hayata geçirdik. Şunu açıklıkla ifade edebiliriz ki, gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklu bulunan tek bir kişi yoktur” dedi ancak Bakan Tunç’un sözlerine karşılık MLSA‘nın ortaya koyduğu rapor, gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Rapora göre, cezaevinde hâlâ 39 gazeteci bulunuyor. Ancak bu sayı, yargılanan gazetecilere bakınca neredeyse düşük kalıyor. Zira sadece bir yıl içinde 314 gazeteci, sosyal medya hesabı, haberleri ya da takip ettiği haberler gerekçe gösterilerek yargılandı. İfade özgürlüğü ise bir bütün olarak enkaz altında. Zira bir yılda ifade özgürlüğü davalarında 217 yıl, 8 ay, 20 gün hapis cezası verildi.
Bakan Tunç aksini iddia etse de bir yılda 314 gazetecinin sanık olarak yargılandığı toplam 154 davanın yarısından fazlası haber yapmak, yayınlamak gibi sadece gazetecilik faaliyeti nedeniyle açıldı. Bazıları haber yapmak için eylemleri takip ederken gözaltına alındı, gazetecilere yönelik davaların bir kısmı bu nedenden açıldı.
Gazetecilerin yargılandığı davalarda en çok “terör” suçlamaları yöneltildi. Bir çoğu “terör örgütü propagandası”, “terör örgütü üyeliği” ve “terörle mücadele görev almış kamu görevlilerini hedef göstermek” iddiasıyla yargılandı. Bu davalarda gazeteciler en çok “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası” iddiaları sebebiyle ceza aldı
Fotoğraf: Şerif Karataş/Evrensel
Türkiye’de ifade, basın ve bilgi edinme özgürlüklerini koruma amacıyla kurulan Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) 2023 Dava İzleme Raporu’nu yayınladı. 1 Eylül 2022 ile 1 Eylül 2023 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan rapor, Türkiye’de ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamaların artarak devam ettiğini ortaya koydu.
MLSA’nın paylaştığı dava izleme raporuna göre Türkiye’de ifade, basın ve toplanma özgürlüklerinin kullanımına yönelik sistematik ihlaller artarak devam ediyor: Bu dönem tutuklu yargılama oranı, bir önceki döneme kıyasla yüzde 150 arttı. Ankara’da 11, Diyarbakır’da 15 gazetecinin tutuklanması dâhil, tutuklananların neredeyse tamamı gazeteciler oldu. Gazetecilerin yanı sıra en çok barışçıl gösteriler düzenleyen öğrenciler, kadınlar ve LGBTİ+’lar ile siyasetçiler hedef alındı. Bir yılda ifade özgürlüğü davalarında 217 yıl, 8 ay, 20 gün hapis cezası verildi.
TIKLAYIN – Adalet Bakanı Yılmaz Tunç: Gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklu bulunan tek bir kişi yoktur
İfadeye 217 yıl, 8 ay 20 gün hapis cezası
Raporun kapsadığı dönemde MLSA gözlemcilerinin 20 ilde takip ettiği 233 davada 1646 kişi yargılandı. Bu dönemde karar çıkan 32 davada, 116 sanığa 217 yıl, 8 ay, 20 gün hapis cezası verildi. Bunların arasında yer alan 17 gazetecilik davasında ise 23 gazeteci 67 yıl, 8 ay, 12 gün ay hapis cezası aldı. Karara bağlanan 6 davada, 12 sanık hakkında 75 bin 126 TL adli para cezası verilirken, 59 davada ise sanıklar hakkında beraat kararı çıktı.
Tutuklu yargılamalar yüzde 150 arttı
MLSA’nın Eylül 2021 – Temmuz 2022 tarihlerini kapsayan bir önceki rapor dönemine göre, bu dönemde tutuklu yargılamaların oranı yüzde 150 arttı. Bu rapor döneminde 29’u gazeteci olmak üzere, 30 sanık tutuklu yargılandı. Sayının dramatik bir şekilde artmasına Ankara 11, Diyarbakır’da ise 15 gazetecinin tutuklanması neden oldu.
TIKLAYIN – Cumhurbaşkanlığı’nın 2024 yılı bütçesi | “Adalet Bakanı’na göre Tuğrul Eryılmaz, Nadire Mader gazeteci değil! İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor!”
En çok öğrenciler, aktivistler, gazeteciler ve siyasetçiler hedef alındı
Bu dönem en çok hedef alınan grup sokakta veya üniversitelerde hakları için ifade özgürlüklerini kullanan öğrenciler ve aktivistler oldu. Öğrenciler ve aktivistlere yönelik çok sanıklı davaların açıldığı gözlemlendi.
Program kapsamında izlenen, toplamda 1646 sanığın yargılandığı davalarda 655 öğrenci (sanıkların yüzde 37’si), 329 aktivist (sanıkların yüzde 20’si), 314 gazeteci (sanıkların yüzde 19’u), 241 siyasetçi (sanıkların yüzde 14,6) yargılandı.
Sokağa çıkmak yasak!
“2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” iddiası, izlenen davaların yüzde 20’sinde bir suçlama olarak yöneltildi; bu, ifade özgürlüğü hakkını kullananlara en sık yöneltilen suçlama oldu. Davaların yüzde 21,5’i (50 dava) barışçıl gösteriler nedeniyle açıldı. İki davada toplam 41 sanık hakkında 22 yıl 11 ay 25 gün hapis cezası verildi.
Toplanma ve gösteri hakkını kullanarak düşüncelerini açıkladıkları için en çok yargılananlar ise öğrenciler, kadınlar ve LGBTİ+’lar oldu. Öğrenciler, 15’i barışçıl eylemler nedeniyle açılanlar olmak üzere, toplam 24 davada yargılandı. Kadınlar 5 ayrı davada, LGBTİ+’lar 4 ayrı davada yargılandı.
Rapor ayrıca barışçıl gösteri düzenleyen kişilerin, temelsiz ve delilsiz bir şekilde “yaralama”, “kişileri özgürlüğünden yoksun bırakma” veya “mala zarar verme” gibi suçlamalarla karşılaştığını da gösterdi.
Gazetecilik ‘terörizm’ sayıldı
Raporun kapsadığı dönemde 314 gazeteci, davaların yüzde 66’sına denk gelen toplam 154 davada sanık olarak yargılandı. Bu davaların 133’ünü ise (yüzde 57’sini) haber yapmak, yayınlamak gibi sadece gazetecilik nedeniyle açılan davalar oluşturdu. Gazeteciler, barışçıl gösterileri haber yapmak için takip ederken gözaltına alınarak, eylemcilerle birlikte, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet” iddiasıyla da yargılandı; gazetecilere yönelik davaların bir kısmı bu iddiayla açılanlar oldu.
Gazetecilerin yargılandığı davalarda yüzde 43 ile en çok “terör” suçlamaları yöneltildi. Gazeteciler, 29 davada “terör örgütü propagandası”, 15 davada “terör örgütü üyeliği” ve 10 davada “terörle mücadele görev almış kamu görevlilerini hedef göstermek” iddiasıyla yargılandı.
Bu davalarda gazeteciler en çok “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası” iddiaları sebebiyle ceza aldı; “örgüt üyeliği” iddiasıyla toplamda 28 yıl 9 gün, “propaganda” iddiasıyla toplamda 15 yıl 6 ay 28 gün hapis cezası verildi.
Sanıklara karşı kullanılan “deliller”
Rapor döneminde izlenen 233 ifade özgürlüğü davasında hazırlanan iddianamelerde yöneltilen
suçlamalar 21 türde 453 farklı delil ile temellendirildi.
Bu delillerin 119’unu kişilerin ifadeleri oluşturdu.
Sanığın haber içerikleri/fotoğraf/yazı 96 davada, sosyal medya paylaşımları 68 davada,
röportaj veya televizyon konuşmaları gibi açıklamalar ise 27 davada kullanıldı. Ayrıca en az 43
davada katıldığı toplantı/gösteri/yürüyüş/basın açıklamaları kullanıldı.
Dernek üyeliği veya çalışılan kurum 7 davada örgüt üyeliğine delil gösterildi. Ayrıca toplam 7 davada
gizli tanık beyanları da sanıklara karşı delil olarak kullanıldı.
Gizli tanık beyanları da izlenen davalarda sanıklara karşı kullanıldı. Toplam 7 davada gizli tanık
beyanı delil olarak gösterildi.
Duruşmanın aleniliği ve delillerin tartışılabilir olması ilkelerine aykırı olan bu uygulama hakkında
Anayasa Mahkemesi 28.12.2021 tarihli Rıza Barut Başvurusu kararında “……Dolayısıyla yer, zaman,
kişi ve eylem bilgileri ihtiva etmeyen ve bu anlamda yargı makamlarına denetim imkânı vermeyen
soyut gizli tanık beyanının kuvvetli belirti olarak kabulü mümkün değildir.” (para: 74)” diyerek, bu
soyut gizli tanık ifadelerinin hükme esas yapılmaması gerektiğini bildirdi.
Deliller sadece haber ve sosyal medya paylaşımları
“Terör örgütü üyeliği” iddiasıyla gazeteciler hakkında görülen davalarda sunulan 90 farklı delilin 20’sini (yüzde 22) haberler ve 11’ini (yüzde 12) de sosyal medya paylaşımları oluşturdu.
Dezenformasyon Yasası yeni baskı aracı
Bu rapor döneminde, AKP ve MHP’nin oylarıyla 2022 yılının Ekim ayında kabul edilen Dezenformasyon Yasası” ifade ve düşünce özgürlüğü üzerinde yeni bir baskı aracı olarak kullanılmaya başlandı. Bu düzenleme kapsamında en az 26 gazetecinin soruşturma geçirdiği, 6 gazetecinin gözaltına alındığı ve en az 4 gazetecinin tutuklandığı tespit edildi.
Fotoğraf: Bilal Seçkin
Yüksek Mahkeme ve kararlarına AİHM uyulmuyor
İzleme döneminde, bu yılın Mayıs ayındaki Genel Seçimlerde Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay Milletvekili seçilen, Gazi davası hükümlüsü Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı bireysel başvuru sonrasında yaşananlar, Türkiye’de “yargı bağımsızlığının” yakıcı bir sorun olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Can Atalay’ın başvurusuna ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin aldığı karara yerel mahkemenin uymaması, Türkiye hukuk tarihinde benzeri görülmemiş bir Anayasa krizi yaşanmasına neden oldu.
Diğer taraftan izleme Raporu, farklı davalarda mahkemelerin Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına uymadığını da ortaya koydu.
Resmi Gazete’yi paylaştığı için terörle mücadeleden tutuklanan ilk gazeteci
Diyarbakır’da 15’i tutuklanan 18 gazeteci hakkındaki iddianameyi hazırlayan savcı M. K. ile gazetecilerin yargılandığı mahkemenin heyetinde yer alan eşi S.K’nin, Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK) kararnamesiyle başka bir şehre tayin edilmesine dair Resmi Gazete sayfasını Twitter’da paylaşan Mezopotamya Ajansı Muhabiri Fırat Can Arslan, TMK’nin hedef gösterme suçundan dolayı tutuklanan ilk gazeteci oldu. Bu soruşturma kapsamında 4 gazeteci de gözaltına alınıp adli kontrol ve yurt dışı yasağıyla serbest bırakıldı.
Beş gazeteci, Resmi Gazete’deki HSK kararnamesini paylaştığı için gözaltına alındı, Fırat Can Arslan tutuklandı
İfade özgürlüğü üzerindeki yeni baskı aracı: Sansür Yasası
AKP ve MHP’nin “dezenformasyonla mücadele” iddiasıyla hazırladığı, ancak muhalefetin ve basın meslek örgütlerinin “sansür yasası” olarak nitelendirdiği düzenleme, bu izleme döneminde ifade ve basın özgürlüğü alanında en önemli gündem maddesi oldu. İktidarın hoşuna gitmeyen veya sakıncalı bulduğu bilgi ve haberlerin dezenformasyon olarak nitelendirilmesi sonucunu doğuran düzenlemeyle TCK’ye, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu eklendi. İnternet haber siteleri, Basın Kanunu’nun düzenlemesi altına alındı, sosyal medya şirketleriyle ilgili düzenlemeler de bu
kanunun içinde yer aldı.
Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, AKP ve MHP milletvekillerinin imzasıyla, 26 Mayıs 2022 tarihinde, TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Tasarı, 13 Ekim 2022 tarihinde, AKP ve MHP oylarıyla Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi, 18 Ekim’de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Gazeteciler, meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşları, yasanın medya üzerinde bir baskı unsuru olarak kullanılacağına dikkat çekti. Bütün itirazlara rağmen kanunlaşan teklif, bu izleme dönemini kapsayan süreçte önemli tartışmaları ve gelişmeleri beraberinde getirdi.
Basın Kanunu artık internet haber sitelerini kapsıyor
Yapılan değişiklikle internet üzerinden yayın yapan haber siteleri de Basın Kanunu kapsamına alındı.
Böylece, gazetelerin ve basın kuruluşlarının tabi olduğu birçok yükümlülük, internet haber sitelerini
de kapsar hale getirildi. İnternet haber sitesi olarak tanınmak için bu sitelerin, Cumhuriyet
başsavcılıklarına bildirim yapmaları gerekiyor. Düzenleme aynı zamanda, internet haber sitelerinde
çalışan gazetecilerin basın kartı almasının da yolunu açıyor. Buna karşılık internet haber siteleri,
yayınladıkları her içeriği iki yıl boyunca gerektiğinde Cumhuriyet Başsavcılığına sunulmak üzere
koruma altına almakla yükümlü kılınıyor.
Kanunla basılı medyaya dava açmak için tanınan dört aylık süre internet basını için yayın tarihinden itibaren değil, şikâyet tarihinden itibaren başlayacak. Yani bir haber sitesi, günlük olarak yayımladığı güncel haberlerin yanı sıra geçmiş yıllarda yayımladığı haberleriyle ilgili davalara da muhatap olabilecek.
T24 yazarı Tolga Şardan, “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı nedeniyle 1 Kasım’da Dezenformasyon Yasası’ndan tutuklandı
Sosyal medya Kanun’dan etkilendi
Yasayla birlikte Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) ve Basın İlan Kurumu (BİK), dilediği takdirde anlık mesajlaşma uygulamalarından herhangi bir kullanıcının verisine erişebilecek. Bilgi paylaşmayan şirketler 30 milyon TL’ye kadar para cezası ve %95 oranına kadar bant genişliğinin daraltılmasıyla karşılaşabilecekler.
Basın Kartları Artık İletişim Başkanlığı’nda Kanun, basın kartlarının da kimlere ve kimler tarafından verileceğini düzenliyor. Basın Kartı Komisyonu’nun 19 üyesinin 10’u Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından belirleniyor. “Başvuru sahibinin niteliklerini, mesleki çalışmalarını, eserlerini, ödüllerini değerlendirerek basın kartı taşıyıp taşıyamayacağına” karar vermek olan bu komisyon, basın kartının devlet tarafından verilmesine yönelik eleştirileri arttırdı.
Demokles’in Kılıcı: Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Kanunun getirdiği en önemli değişiklik ise Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesiyle düzenlenen “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu oldu.
Kanunun en çok eleştirilen yönü “gerçeğe aykırı bilgi” tanımlaması oldu. Zira gerçeğe aykırı bilginin nasıl ve kimler tarafından tespit edileceği muğlaklığını koruyor. Hükmün muğlak olması, keyfi uygulamalara yol açacağı yönünde kamuoyunda ciddi bir endişe yaratıyor.
Bugüne kadar en az 25 gazeteci soruşturma geçirdi, altı gazeteci gözaltına alındı, dört gazeteci ise
tutuklandı.
“Dezenformasyon suçu” kapsamında son olarak 1 Kasım’da T24 yazarı Tolga Şardan, “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” başlıklı yazısı nedeniyle tutuklandı. Beş günlük tutuklamanın ardından gazeteci Şardan, 6 Kasım’da tahliye edildi.
İptal talebi Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi
Kanunun kabulünün ardından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yasanın yürütmesinin durdurulması ve iptali talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Hukukçular yasayı, Anayasa’nın düşünce ve ifade özgürlüğü ile basın özgürlüğünü düzenleyen hükümlerine aykırı olarak değerlendirdi. Kanunun öngörülebilir olmadığını vurgulayarak, ifade özgürlüğüne doğrudan kısıtlama getiren yasanın iptal edilmesi çağrısında bulundular.
Yasayı savunanlar, suçun cezalandırılabilmesi için dört şartın bir araya gelmesi gerektiğini savundu. Bu görüşe göre dezenformasyon yasasından ceza verilebilmesi için fiilin sırf halk arasında endişe, panik ve korku yaratmak amacı güdülerek gerçekleştirilmesi; bilginin iç, dış güvenlik, kamu düzeni veya genel sağlıkla ilgili bir bilgi olması; bilginin gerçeğe aykırı bilgi olması; ve kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yayılması gerekiyor. Ancak, hukukçular, gerçekte bu unsurlar aranmaksızın tutuklama ve cezalandırma yapıldığını ve kanunun bağımsız medya üzerinde kontrolsüzce kullanılarak bir baskı aracına dönüştüğünü vurguluyor.
MLSA Hukuk Birimi de 4 Kasım tarihinde Anayasa Mahkemesi üyelerine yönelik bir mektup
yayınlayarak yasanın iptalini talep etti.
Gazeteciler ve meslek örgütleri: 85 milyonun haber alma hakkı için bu yasa iptal edilmeli
Yüksek Mahkeme tarafından kanunun iptali talebinin görüşüleceği gün gazeteciler ve meslek örgütleri Anayasa Mahkemesi önünde nöbet tuttu. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği de alanda gazeteciler ve meslek örgütü temsilcileriyle nöbette yer aldı. Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), DİSK-Basın İş, Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Türkiye Basın Konseyi başta olmak üzere çok sayıda gazetecilik meslek örgütünün yanı sıra Türkiye Barolar Birliği (TBB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) gibi meslek örgütlerinin temsilcileri ve çok sayıda siyasetçi ile gazeteci nöbete katıldı. Yapılan açıklamalarda, 85 milyonun haber alma hakkının korunması için yasanın iptal edilmesi gerektiğini vurguladı.
Anayasa Mahkemesi, 8 Kasım günü kararını açıkladı. Yüksek Mahkeme, iptal talebini sekize karşı altı oyla reddetti. Karar meslek kuruluşları tarafından tepkiyle karşılandı. Gerekçeli karar bu rapor hazırlanırken henüz yayımlanmamıştı.
“Adalet Bakanı’na göre Tuğrul Eryılmaz, Nadire Mader gazeteci değil, İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor!” DEM Parti’nin gazetecilikten gelen Sözcüsü Ayşegül Doğan‘ın Cumhurbaşkanlığının 2024 yılı bütçesinin görüşmelerinde TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma: “İletişim Başkanlığı’nda kaydı olmayan, turkuaz basın kartı olmayanlar gazeteci değil, örgüt üyesi sayıldı. Bunlardan bir tanesi Dicle Müftüoğlu. Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin eş başkanı. Uluslararası En Dirençli Gazetecilik Ödülü aldı yakın zamanda. Kendisi hapiste. Adalet Bakanı’na sorarsak değil. Adalet Bakanı’na göre 81 yaşında kaybettiğimiz, kaybettikten sonra basın kartı ile ilgili açtığı davayı kazanan sevgiyi Aydın Engin de gazeteci değildi o zaman. Adalet Bakanı’na göre Nadire Mader de gazeteci değil. Adalet Bakanı’na göre Tuğrul Eryılmaz da gazeteci değil. Çünkü İletişim Başkanlığı diyor ki, milli güvenlik gerekçesi ile Tuğrul Eryılmaz’ın daimi sarı basın kartı iptal edildi. Nasıl bir milli güvenlik gerekçesidir bu. Gökçer Tahincioğlu’na sarı basın kartı davasında, dostane çözüm arayışına gidildi, emsal karar oluşturulmasın diye… İletişim Başkanlığı’nın 2024 bütçesinin ne kadar olacağını biliyorsunuz değil mi? 4 milyar 126 milyon 595 bin TL olacak. Böylece başkanlığa, 2024 yılı için teklif edilen bütçede, 2019 yılına oranla artış; yüzde 1097 olacak, kuruluşundan bu yana… Gazeteci olmadığı iddia edilen ve yakın zamanda tutuklanan malum, her seçim öncesi bir yıldırma operasyonu yapılıyor, yedi aylık mahpusluğunun ardından 8 Aralık’ta tahliye edilen Kürt gazeteci Abdurrahman Gök’ün sözleri ile bitirmek istiyorum. ‘Kürt gazetecinin’ altını özellikle çiziyorum. Çünkü en önde, her zaman ilk defa alınanlar… Diyor ki, ‘En fazla korktukları şey hakikat. Bu hakikat sonlarını getirecek.’ Susmayacağız, korkmayacağız, itaat etmeyeceğiz.” TIKLAYIN – Adalet Bakanı Yılmaz Tunç: Gazetecilik faaliyetinden dolayı tutuklu bulunan tek bir kişi yoktur TIKLAYIN – Cumhurbaşkanlığı’nın 2024 yılı bütçesi | DEM Parti Sözcüsü Doğan: İletişim Başkanlığı’nın uygun görmediği kişiler, gazeteci sayılmıyor! |