ERDAL SAĞLAM
2023 yılını olumlu haberlerle bitiren piyasalar, 2024 yılına ise, gelen kötü haberler nedeniyle, yine tedirginlikle başladı. Enflasyonla mücadelenin kolay olmayacağı iyice anlaşılırken, asıl sorunun kaybedilen güvenin bir türlü kazanılamamasından kaynaklandığı görülüyor.
Geçen hafta Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın New York’ta büyük yatırım bankaları temsilcileriyle yaptığı toplantı, uygulanan yeni ekonomi politikasına rağmen, güvenin oluşturulamadığını gösterdi. Güvensizliğin asıl nedeninin ise Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın politikaları, daha doğrusu sürekli politika değiştirmesi olduğunu söyleyebiliriz. Yabancı bankacılar bu nedenle “Yeni ekonomi kadrosunun göreve devam edip edemeyeceği”ni sorgulamaya devam ediyorlar. Bu sorulara neden olan kaygı ise, yerli ve yabancı yatırımcıların Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimden sonra, yine eski, rasyonel olmayan politikalara geri dönüş yapabileceği konusundaki tedirginlik.
Bu temel kaygının dışında, yeni ekonomi yönetiminin bundan sonrasına ilişkin izleyeceği yola ilişkin de tedirginlikler yaşanıyor. Bunun bir yönü yine Cumhurbaşkanı’na dayanıyor. Yeni ekonomi yönetiminin doğru politikalar uygulayabileceğine inanmak istemelerine karşılık, Erdoğan’ın bu kararların alınmasına izin verip veremeyeceği endişesi taşıyorlar.
YENİ YÖNETİMİN DE HATALARI OLDU
Yeni ekonomi yönetiminin, güvensizliğin aşılamamasında katkısı yok mu derseniz; seçimlerden sonra yeni ekonomi politikası uygulamalarında yapılan yanlışların da sıkıntılarını yaşadığımız söylenebilir. Örneğin; seçimin ardından mevduat faiz oranlarının düşmesi üzerine yeni Başkan Gaye Erkan’ın bu gelişmeden övgüyle söz etmesi, hala anlaşılmış değil. Asıl büyük hatanın ise seçimlerden sonra, döviz kurlarında yeniden yaşanan yükselişe izin verilmesi olduğu, şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bu dönemde Bakan Mehmet Şimşek’in istediği yüklü faiz artışlarına ve yeni ekibi oluşturmasına Cumhurbaşkanı Erdoğan direnç göstermişti. Bu ara süreçte, Mayıs seçimleri öncesinde uygulanan yoğun seçim ekonomisinin de etkisiyle, çabuk karar alınamaması ve eskiye dönüş eğiliminin görülmesi, böyle bir kur artışına neden oldu. Döviz rezervleri de yetersiz olduğu için bu kur artışı engellenemedi.
Aslında yeni ekonomi politikalarına asıl olarak Eylül ayında giriş yapıldığını, Kasım-Aralık aylarında etkisini göstermeye başladığını söyleyebiliriz. Ancak bu ara sürecin beklenenden uzun yaşanması, yeni politikaların devam edip etmeyeceğine ilişkin tedirginliğin alevlenmesine neden oldu. Yılın son aylarında yüzde 40’ı aşan faizler nedeniyle sıcak para akışı başlarken, Merkez Bankası’nın hızlı rezerv biriktirme telaşı, bu kez alınan dövizler karşılığı piyasalara verilen likiditenin sorun oluşturmasını beraberinde getirdi. Bu sürecin daha planlı yapılıp, uygulanan sıkı para politikasına zarar vermesi önlenebilirdi.
Bu nedenle yeniden TL’ye dönüş hareketinin sekteye uğradığını gördük. Mevduat sahipleri seçimden sonra yeniden yaşanan hızlı kur artışının da etkisiyle, yükselen faizlere rağmen TL mevduata dönme konusunda hala tedirginlik yaşıyor. Burada bankaların TL mevduata, yüksek likidite nedeniyle, ihtiyaç duymaması, bu nedenle TL mevduata yüksek faiz vermemesinin etkisi var. Sadece KKM dönüşleri için yüzde 50’in üzerinde, yani reel faiz denilebilecek, bir getiri sağlıyorlar. Normal TL mevduata politika faizinin bile altında faiz getirisi teklif ediyorlar. Öyle olunca da tasarruf sahipleri TL mevduata dönmek yerine ya dövizde kalıyorlar ya da altın gibi alternatif yatırım araçlarına kayıyorlar. Bu eğilim de sıkı para politikasının istediği sonuca ulaşamayıp, TL’ye dönüşün darbe almasına neden oluyor.
MERKEZ BANKASI YÖNETİMİNİN YENİ SINAVI
Yılbaşından önce yabancı fon akışlarının hızlanmasıyla Merkez Bankası döviz rezervleri hızla yükseldi. Brüt rezervler tarihin en yüksek noktasına ulaşırken, swap hariç net rezervlerde 15 milyar dolar düzeyinde iyileşme sağlandı. Yabancı banka raporlarında yeni ekonomi yönetimi politikalarına övgüler düzülürken, hazine tahvillerine ve hisse senetlerine girişin devam edeceği belirtildi.
Ancak yeni yılla birlikte döviz rezervlerinde hızlı bir erime başladı. Kurlarda da buna bağlı hareket yaşanırken, Merkez Bankası biriktirdiği rezervlerden yeniden satışa başladı Yılbaşından sonraki iki hafta içerisinde net rezervlerdeki erimenin 4-5 milyar dolara ulaştığını gördük. Swap hariç, kamu dahil net rezervler yeniden eksi 50 milyar dolar düzeylerine indi.
Rezervdeki erimenin sürüp sürmeyeceği henüz bilinmiyor. Geçtiğimiz hafta perşembe günü erimenin durduğuna ilişkin işaretler alındı ancak kesin bir yargı belirtmek için erken. Ocak ayındaki gelişmelerin tümüne bakmak gerekebilir.
Yeni yıla ilişkin ilk veriler aynı zamanda iç talepteki canlılığın sürdüğünü gösteriyor. Yılın son aylarında, yüksek beklenen maaş zamlarının da etkisiyle, fiyat artışları olacak diye talep çok canlıydı. Yılın ilk günlerinde de özellikle tüketici kredileri ve kredi kartı kullanımından yola çıkarak, talepteki canlılığın devam ettiğini gördük. Bununla birlikte Kasım ayı ödemeler dengesi verileri, 2023’te cari açıkta istenen iyileşmenin sağlanamadığını gösterdi. Orta Vadeli Program’da cari açık hedefi 42,5 milyar dolar olarak revize edilmişti ama 2023 cari açık rakamının 46 milyar dolar civarında gerçekleşmesi bekleniyor.
Döviz dengesini olumsuz etkileyen, kurların tutulmasını zorlaştıran cari açık rakamlarının, iç talepteki canlılık devam ettiği sürece istenen düzeylere inmesi zor olacak. Seçimlere kadar iç talebin canlılığını koruyacağı da ortada.
EK FAİZ ARTIŞI YAPILABİLİR Mİ?
Bu gelişmeler bize, ekonomi yönetiminin işinin, özellikle seçimlerden sonra yeni bir radikal program ihtiyacı nedeniyle, zor olduğunu gösteriyor. Ancak bundan önce, mart sonundaki seçimlere kadar parasal dengelerin yeniden bozulmasını engellemek görevi de, yine Merkez Bankası yönetimine düşüyor.
İşte önümüzdeki günlerde Merkez Bankası’ndan bu konuda ek önlemler gelmesi beklenebilir. Her şeyden önce mevduat faizlerinin yükselmesini önleyen, sıkı para politikasının etkisini azaltıp iç talepteki artışı devam ettiren, likidite adımlarının atılması gerekiyor. Bu nedenle önümüzdeki günlerde Merkez Bankası’nın, kredi/ mevduat rasyosu gibi, bankaları mevduat toplamaya özendirecek ek önlemler, zorunlu karşılık gibi yeni kararlar alması gerekebilir.
Ancak gelinen noktada bu yan önlemlerin etkisinin ne kadar olacağı da tartışma konusu. Bu nedenle ek faiz artışlarına ihtiyaç olduğu yorumlarını, önümüzdeki günlerde daha sık duyabiliriz. Merkez Bankası’nın bu ay yapılacak faiz toplantısında politika faiz oranını yüzde 42.5’den 45’e çıkarması bekleniyor. Ancak yüzde 45’in politika faizinde tepe noktası olup olmayacağı tartışmalı. Bankacılar, politika faizinin daha yükseğe çıkarılması, aksi takdirde istenen sıkı para uygulamasının hayata geçirilemeyeceğini konuşmaya başladılar.
Bununla birlikte ekonomi yönetiminin faizlerin daha da artması konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna edip edemeyeceği gündeme geliyor. Merkez Bankası asıl sınavını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ikna etmekte yaşayabilir.
Güveni çabuk kaybediyorsunuz ama yeniden kazanmak o kadar zor oluyor ki… Daha önce de ekonomide güvenin yeniden oluşturulmasının ne kadar uzun süreler gerektirdiğini, yaşayıp görmüştük. İktidarın yanlış ekonomi politikalarının faturasının ne kadar büyük olduğunu, yarattığı tahribatı, yine yaşayarak deneyimlediğimiz bir süreç içindeyiz.
Hem enflasyon yükselirken hem de enflasyonla mücadele sürecinde en çok zarar gören yine sabit ve dar gelirliler ve her geçen gün sayısı artan yoksul kesimler oluyor.
Erdal Sağlam/ 14 Ocak 2024